Türkiyenin uçak gemisi var mı ? Gerek var mı? Yapabilir mi? Yapmak istemiş mi? Almak istemiş mi ? Ben ne mi düşünüyorum. İlk önce edindiğim bilgilere göre insanların bu konuda neler düşündüğümü söylemek gerekirse ,türkiyenin uçak gemisine ihtiyacı yok diyenelerin genelde iki sebebi var . Birincisi Türkiyenin muhtemel düşmanlarınınYunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Suriye, iran gibi yakın komşu ülkeleri olduğu ve uçak gemilerinin okyanus ötesi savaşlarda kullanılabileceği için diğeri görüşü diğeri çok maliyetli olduğu ve teknolojisinin buna müsait olmaması .İlkini savunların mantığına göre herhangi bir muhtemel düşmanı olmayan veya komşusuyla iyi geçinen bir ülkenin savaşa bile yatarım yapmaması gerekmektedir.Veya barış politikası güden bir ülkenin savaş teknolojisine yatırım yapmaması gerekmektedir.Mevcut askeri ve siyasi politikaya bakılarak geleceğe dair kesin çıkarımlarda bulunulamaz.Bu günkü dostlarınız yarın düşmanlarınız olabilir,düşmanlarınız da dostlarınız olabilir.Düne kadar Türkiye'nin dostu müttefiği olan İsrail'le mavi marmaradan dolayı savaşla burun buruna gelinmiştir .Yarın bu durumun Arjantin'le olmayacağı ve savaşılamayacağını kim bilebilir veya yarın 3. dünya savaşının çıkmayacağı ve Çin'le savaşılmayacağının teminatın kim verebilir .Savaş öngürülebilir bir olgu değildir.ancak yaklaşınca farkedilebir bir durumdur.Kaldı ki bu.Tarih bunun için var.Diğer görüşse Geçecek olursak ; teknolojinin olmaması ve maliyet sıkıntısı.Yıllarca bizi teknoloji üretmekten alıkoyan düşünce; ``Teknolojimiz yok `` . Teknolojiden anlaşılan neyse ?. Her hangi bir şeyin teknoloji o şeyi yapmaya çalışmadan nasıl olabilir. Doğru daha milli piyade tüfeğini bile 21.yy. da yaptığımız dönemde nükleer enerjiyle çalışan destroyerlerle denizaltılarla korunan kısa kalkış tipi savaş uçaklarıyla desteklenen uçak gemileri yapılırken geliştirecek teknolojiyle ordu hem cephane hem nükleer hem hava ve deniz kuvvetlerinde teknolojisi geliştirmiş olacaktır.
yani savaş gemisi yaparken geliştirilen gereken teknolojiler
savaş gemisi
radar sistemleri
füze sistemleri
uçak teknoloji
denizaltı teknolojisi
helikopte
Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır…
29 Eylül 2011 Perşembe
27 Eylül 2011 Salı
Elmas yontulmadan, insan da yanılmadan mükemmelleşemez.
Konfüçyüs
''Kişioğlu da ağaca benzer, ne denli yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o denli kök salar yere, aşağılara, karanlığa, deliliğe, kötülüğe.''
Nietzsche
Az şey bilirsek bir şeyin doğruluğuna emin olabiliriz,bilgi artinca kuşkuda artar.
Goethe
En büyük yanlış yanlışlıkların farkında olmamaktır.Carlyle
En insancıl davranış nedir? -Birisinin utanmasını önlemek.
Nietzsche
Düzlükte kalma, çok yükseklere çıkma. Dünya en güzel yokuşun yarısında görülür.
Nietzsche
Beni Öldürmeyen Acı Kuvvetlendirir
Beni Öldürmeyen Zevk Küçültür
26 Eylül 2011 Pazartesi
Başarı -inanç-Steve Jobs
hülasa siz neye inanırsanız osunuz.
Çok enteresan değil mi ? Sanki hayat bir borsa,tavan yapmak için dibe vurmak gerekiyormuş gibi davranıyor hayat.
konuşmalarından satış başlarına dikkat ettiğimizde. ``Hayat bazen kafanıza tuğlayla vurur`` belkide bir kere de vurmaz.Bazen birden fazla da vurur.
Kanseri yenmesine neden olan şey hayatında başarılı olmasına neden olan şeyle aynıydı.Bu İnançtı.
``Başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın.Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başkalarının fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymasını engellemesine izin vermeyin``
25 Eylül 2011 Pazar
işte öle bir şey
hani dalmak istersin ya hülyalara
katlanamadığın da yalnızlıklara
atarsın ya kendini dışarılara
işte öle bir şey
hani yürürsün ya yalnızlar sokağında
hissedersin ya rüzgarın sesini yanağında
yaşamak istersin ya düşler sokağında
işte öle bir şey
hani paylaşmak istersin ya her şeyini
bulamazsın ya paylaşacak hiç kimseyi
kaybedersin ya artık hayata ümidini
işte öle bir şey
bilirsin ki hiç bir şeyin yoktur yapacak
belki bir gün biri gelip seni anlayacak
ama olmazsa eğer derdini paylaşacak
işte yalnızlık böyle bir şey ..
katlanamadığın da yalnızlıklara
atarsın ya kendini dışarılara
işte öle bir şey
hani yürürsün ya yalnızlar sokağında
hissedersin ya rüzgarın sesini yanağında
yaşamak istersin ya düşler sokağında
işte öle bir şey
hani paylaşmak istersin ya her şeyini
bulamazsın ya paylaşacak hiç kimseyi
kaybedersin ya artık hayata ümidini
işte öle bir şey
bilirsin ki hiç bir şeyin yoktur yapacak
belki bir gün biri gelip seni anlayacak
ama olmazsa eğer derdini paylaşacak
işte yalnızlık böyle bir şey ..
al capone
"çocukken, her akşam yatmadan önce, tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. bir gün ,tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. ertesi gün gittim kendime yeni bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim."
al capone
aforizmalar
Dünyanın en yoksul insanı paradan başka hiçbirşeyi olmayandır…..Schopenhauerse
Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil vardı, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı. KENU KENYATTU
Yaşamda herkes hata yapar ama ahmaklar hatalarına bağlı kalırlar CİCERO
Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz,
Bir çocuğun gözlerinin içine bakın…..
Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğreteceği ,
üç şey vardır ;
1. NEDENSİZ YERE MUTLU OLMAK.
2. HER ZAMAN MEŞGUL OLABİLECEK BİR ŞEY BULMAK.
3. VE ELDE ETMEK İSTEDİĞİ BİE ŞEY İÇİN VAR GÜCÜYLE DAYATMAK. Paulo Coelho
Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil vardı, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı. KENU KENYATTU
Yaşamda herkes hata yapar ama ahmaklar hatalarına bağlı kalırlar CİCERO
Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz,
Bir çocuğun gözlerinin içine bakın…..
Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğreteceği ,
üç şey vardır ;
1. NEDENSİZ YERE MUTLU OLMAK.
2. HER ZAMAN MEŞGUL OLABİLECEK BİR ŞEY BULMAK.
3. VE ELDE ETMEK İSTEDİĞİ BİE ŞEY İÇİN VAR GÜCÜYLE DAYATMAK. Paulo Coelho
Eflatun
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
- “İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum” diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
- “Ben seni kaybettiğin para icin değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.”
- “İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum” diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
- “Ben seni kaybettiğin para icin değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.”
Yaşam, geriye bakarak anlaşılır, ileriye bakarak yaşanır. S. Kie kegaard
24 Eylül 2011 Cumartesi
3 kıtaya hükmetmiş milletin torunları
Bir haber sitesin de yedeklerde olan Türk futbolcusunun bulunduğu yabancı takımın yenildiği bir maçın manşetlere verilmesi gözüme takılıyor. O takımla tek bağımızın bir Türk futbolcu olduğu ve onun da yedekler de olduğu bir takımın yenmesini haber yapacak hatta manşet yapacak kadar boş bir millet miyiz biz. Yoksa bizdeki bu milliyetçilik damarı hakikaten biraz fazla mı oluyor; yada biz millet olarak çok büyük şeyler görmediğimiz için küçük olaylar mı artık bizi mutlu edecek. İdeallerimiz hedeflerimiz de mi küçüldü.Paris Hilton Türkiye'ye gelir. Olay olur. Hatta eskiden karşılaştığım daha garip bir hadise..
Aynı şekilde manşetlerden verilen amerikan yapımı hayalet uçağın haberinde haber aynen şu şekilde ;``hayalet geminin havadan çekildiği fotoğrafta arkada ki ülke Türkiye mi ?`` Evet aynen bu şekilde. Güler misin ağlar mısın ?
Hayallerimiz beklentilerimiz o kadar küçülmüş ki bizim için o fotoğraftaki ülkenin Türkiye olması bile bize gurur verici veya koltuklarımızın kabarmasına neden oluyor . Bu bir milletin çöküşü değil midir ? Bunu görmemek için kör olmak lazım yada ahmak belkide uyuşturulmak.. Malazgirt'de ,İstanbul'da Çanakkale'de tarih yazan bir milletin düştüğü durum içler acısı ..Ama asıl acı olan bu milletin düştüğü bu durumu bile anlayamamış olması ...
Aynı şekilde manşetlerden verilen amerikan yapımı hayalet uçağın haberinde haber aynen şu şekilde ;``hayalet geminin havadan çekildiği fotoğrafta arkada ki ülke Türkiye mi ?`` Evet aynen bu şekilde. Güler misin ağlar mısın ?
Hayallerimiz beklentilerimiz o kadar küçülmüş ki bizim için o fotoğraftaki ülkenin Türkiye olması bile bize gurur verici veya koltuklarımızın kabarmasına neden oluyor . Bu bir milletin çöküşü değil midir ? Bunu görmemek için kör olmak lazım yada ahmak belkide uyuşturulmak.. Malazgirt'de ,İstanbul'da Çanakkale'de tarih yazan bir milletin düştüğü durum içler acısı ..Ama asıl acı olan bu milletin düştüğü bu durumu bile anlayamamış olması ...
T. Szasz
Aptallar ne affeder ne unutur,
Saflar affeder ve unutur,
Akıllılar ise affeder; ama asla unutmaz..
*T. Szasz
Saflar affeder ve unutur,
Akıllılar ise affeder; ama asla unutmaz..
*T. Szasz
Nasreddin Hoca
Nasreddin Hoca çarşamba pazarında gezintiye çıkmış. Dolaşırken birden ensesinde bir tokat hissetmiş ve kendini yerde bulmuş. Hemen kalkmış arkasına bakmış, bide ne görsün iri yarı bir adam. Nasreddin Hoca:
-Bana sen mi vurdun? Adam:
-Evet ben vurdum.. Nasreddin Hoca:
-Şakamı yaptın yoksa gerçekmi vurdun? Adam:
-Gerçek vurdum ne olacak..? Nasreddin Hoca:
-Haa… iyi öyleyse, ben şakadan hiç hoşlanmam da..!
-Bana sen mi vurdun? Adam:
-Evet ben vurdum.. Nasreddin Hoca:
-Şakamı yaptın yoksa gerçekmi vurdun? Adam:
-Gerçek vurdum ne olacak..? Nasreddin Hoca:
-Haa… iyi öyleyse, ben şakadan hiç hoşlanmam da..!
Akıl hastanesine
Adam akıl hastanesine kapatılır ve şöyle bağırmaya başlar :
"Siz beni bu odaya hapsettiğinizi zannediyorsunuz. Hayır! Ben sizi bu odanın dışına hapsediyorum"
"Siz beni bu odaya hapsettiğinizi zannediyorsunuz. Hayır! Ben sizi bu odanın dışına hapsediyorum"
Muhammed Ali'nin cevabı
Muhammed Ali'nin İkiz Kulelerin önünde spikere verdiği cevap:
Aşağıdaki yazı eski dünya boks şampiyonu Muhammed Ali Clay'in olaylardan sonra dünya ticaret merkezini ziyareti esnasında Amerika'nın 1 numaralı haber Televizyonu CNN'nin Hıristiyan muhabiri Mc.Oneil'in sorusuna verdiği akıllıca cevaptır:
CNN Muhabiri Mc. Oneil: ''Sn. Muhammed Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz?
Muhammed Ali: ''Siz, Hitler ile aynı dini paylasan bir mensup olarak neler hissediyorsanız aynısını…"
Aşağıdaki yazı eski dünya boks şampiyonu Muhammed Ali Clay'in olaylardan sonra dünya ticaret merkezini ziyareti esnasında Amerika'nın 1 numaralı haber Televizyonu CNN'nin Hıristiyan muhabiri Mc.Oneil'in sorusuna verdiği akıllıca cevaptır:
CNN Muhabiri Mc. Oneil: ''Sn. Muhammed Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz?
Muhammed Ali: ''Siz, Hitler ile aynı dini paylasan bir mensup olarak neler hissediyorsanız aynısını…"
Jean Paul Richter
''İnsanın kendi karakterini en açık biçimde ele verdiği zaman, başkalarını tarif ettiği zamandır...''
anne
Bir anne evladını hep taşır;
Dokuz ay karnında taşır,
Beş sene kucağında taşır
Ve ömür boyu kalbinde taşır.
Çocukta onu huzur evine taşır.
Dokuz ay karnında taşır,
Beş sene kucağında taşır
Ve ömür boyu kalbinde taşır.
Çocukta onu huzur evine taşır.
nesif
Nefsim kudurur
Kalbim durdurur
Aklım susturur
Akan sular durur
eskilerden...:d
yatıyorum ranzamda lakin
Bir savaş var ki ne çetin
Kusarım bu dünyaya kin
Verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı
Kalbim durdurur
Aklım susturur
Akan sular durur
eskilerden...:d
yatıyorum ranzamda lakin
Bir savaş var ki ne çetin
Kusarım bu dünyaya kin
Verme dünyaları alsanda bu cennet vatanı
23 Eylül 2011 Cuma
Nameler
Nameler
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
hani yalan söylediğinde yüzüne bakar ya
üzülürsün ya bitince telefondaki batarya
yapma böle kırılma güzel sesli kanarya
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
nedendir acı verir insana denizde susamak
bunun gibidir herkesle ama yalnız yaşamak
belkide sonumuz budur yaşlanınca bunamak
çıkacaksın bu merdivenlerden basamak basamak
istesen de kopamazsın hayattan yoktur usanmak
sence mümkün mü düşünebilen herkesin insan olması;
gelmiyor aklıma insan olan herkesin düşündüğü manası
Okumak cehaleti alır eşeklik bâki kalır.
Bu devirde insan olmak biraz zaman alır
belki adam olsan yüzüne aval aval bakılır
belki yapamaz garipler nezaketten sıkılır
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
hani yalan söylediğinde yüzüne bakar ya
üzülürsün ya bitince telefondaki batarya
yapma böle kırılma güzel sesli kanarya
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
nedendir acı verir insana denizde susamak
bunun gibidir herkesle ama yalnız yaşamak
belkide sonumuz budur yaşlanınca bunamak
çıkacaksın bu merdivenlerden basamak basamak
istesen de kopamazsın hayattan yoktur usanmak
sence mümkün mü düşünebilen herkesin insan olması;
gelmiyor aklıma insan olan herkesin düşündüğü manası
Okumak cehaleti alır eşeklik bâki kalır.
Bu devirde insan olmak biraz zaman alır
belki adam olsan yüzüne aval aval bakılır
belki yapamaz garipler nezaketten sıkılır
Dönülmez Akşamın Ufkundayız
Dönülmez Akşamın Ufkundayız
dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
avunmak istemeyiz, böyle bir teselli ile
geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
geçince başlayacak, bitmeyen sükûnlu gece
guruba karşı bu son bahçelerde keyfince
ya aşk icinde harab ol ye şevk icinde gönül
ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül
ah dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
"ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
müşkül budur ki ölmeden çok evvel ölür kişi"
"yürü..hür maviliğin bittiği son hadde kadar!
insan alemde hayal ettiği müdetçe yaşar"
"sana dün bir tepeden baktım aziz istanbul
görmediğim gezmediğim,sevmediğim hiç bir yer
ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul
sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer"
kimbilir belki dönülmez akşamın ufkundayım(dır)..
1919 yılında darülfünun i osmani (bugünkü istanbul üniversitesi) edebiyat fakültesi'ne giren ahmet hamdi tanpınar'ın edebiyat öğretmeni.
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat?
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
(1949)
[ Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK ]
Necip Fazıl KISAKÜREK
" Bir sevinç var ki kalbte Arşı doldurur sesi; O ne sonsuz sevinçtir, ebediyet neş'esi... "
" Su çekildi, göründü sanki denizin dibi, Korkuyorum, bu akşam kıyamet varmış gibi... "
[ Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK ]
" Su çekildi, göründü sanki denizin dibi, Korkuyorum, bu akşam kıyamet varmış gibi... "
[ Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK ]
Hiçlik makamı
Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:
“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam.
Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: "Hiçlik makamında!”
*Öyle..
“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam.
Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: "Hiçlik makamında!”
*Öyle..
S.Freud
"Ne garip değil mi ?
Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde,
İlk vazgeçeceği kişi siz oluyorsunuz.."
*S.Freud
Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde,
İlk vazgeçeceği kişi siz oluyorsunuz.."
*S.Freud
George Bernard SHAW
Tecrübelerimizle biliyoruz ki kimse tecrübelerden ders almıyor...
George Bernard SHAW
George Bernard SHAW
Öğrendik ki... Can Dündar
Öğrendik ki...
Bir tek insanın bize ''iyi ki varsın'' demesi varolduğumuz
için mutlu olmamızı sağlar....
Öğrendik ki....
Kibar olmak haklı olmaktan daha önemlidir.
Öğrendik ki....
Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasada hepimiz
çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz....
Öğrendik ki....
Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir
yürektir.....
Öğrendik ki....
Parayla ''klas insan'' olunmuyor....
Öğrendik ki....
Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir
mutluluğa dönüşüyor....
Öğrendik ki....
İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini
kaybetmiyor....
Öğrendik ki....
Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar
vermesini sağlamaktır....
Öğrendik ki....
Her yarayı saran zaman değil sevgidir....
Öğrendik ki....
Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek
gerekir.....
Öğrendik ki...
Karşılaştığımız herkes bir gülüşümüzü hak eder.....
Öğrendik ki....
Hiç kimse mükemmel değildir....
Öğrendik ki....
Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz....
Öğrendik ki....
Gülümsemek daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava
yoludur....
Öğrendik ki....
Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken
yaşadıklarımızdır....
Öğrendik ki....
Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur....
Öğrendik ki....
BİRİNİ NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BİZDEN O KADAR ÇABUK
ALIYOR.....
Can Dündar....
Bir tek insanın bize ''iyi ki varsın'' demesi varolduğumuz
için mutlu olmamızı sağlar....
Öğrendik ki....
Kibar olmak haklı olmaktan daha önemlidir.
Öğrendik ki....
Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasada hepimiz
çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz....
Öğrendik ki....
Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir
yürektir.....
Öğrendik ki....
Parayla ''klas insan'' olunmuyor....
Öğrendik ki....
Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir
mutluluğa dönüşüyor....
Öğrendik ki....
İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini
kaybetmiyor....
Öğrendik ki....
Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar
vermesini sağlamaktır....
Öğrendik ki....
Her yarayı saran zaman değil sevgidir....
Öğrendik ki....
Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek
gerekir.....
Öğrendik ki...
Karşılaştığımız herkes bir gülüşümüzü hak eder.....
Öğrendik ki....
Hiç kimse mükemmel değildir....
Öğrendik ki....
Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz....
Öğrendik ki....
Gülümsemek daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava
yoludur....
Öğrendik ki....
Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken
yaşadıklarımızdır....
Öğrendik ki....
Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur....
Öğrendik ki....
BİRİNİ NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BİZDEN O KADAR ÇABUK
ALIYOR.....
Can Dündar....
güven ve inanç
İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan
olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken,
diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu.
Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl
kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir
şey olduğu belli ; Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını
dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu
ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada
buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden
kayboldu.
İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti,
yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John
Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki
kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar
dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden
yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna
koyabilmişti.
Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl
boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış
saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini
geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu
bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur
evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi.
Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım
milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.
Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.
başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde
aramaya gerek yok..
olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken,
diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu.
Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl
kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir
şey olduğu belli ; Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını
dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu
ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada
buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden
kayboldu.
İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti,
yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John
Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki
kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar
dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden
yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna
koyabilmişti.
Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl
boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış
saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini
geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu
bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur
evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi.
Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım
milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.
Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.
başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde
aramaya gerek yok..
22 Eylül 2011 Perşembe
Franz Kafka
Bir insanı tanımak inanılmaz zor bir iştir. Bir insanı ilk olarak başbaşa bir sohbetin ilk yarım saatinde ve ikinci kez, ancak on yıl birlikte yaşadıktan sonra tanıyabileceğimizi söylersem, sanırım abartmış olmam. Ayrıca şuna inanıyorum ki, iki insanın kim olduklarını ve kiminle evlendiklerini düğünden önce sezebilmeleri bile mümkün değildir. Birisi ötekinin bütün davranışlarını, bütün fikirlerini, tutkularını, kanaatlerini, inançlarını bilse bile, çorapları, uykuda çapaklanmış gözleri, her sabah diş fırçalarken ağzını çalkalayış şekli ve özellikle garsona bahşiş verişi hakkında henüz hiçbir fikri yoktur. Çünkü insan derinlerde aldatır ama yüzeyde onu tanıyabilirsin. Kısacası her bir evliliğin içinde binlerce hayal kırıklığı riski ve her türlü içsel çuvallama ihtimali saklıdır ki bunlara karşı kullanılabilecek tek bir silah vardır ; Hepsini daha baştan üstlenmek...*
Franz Kafka
Franz Kafka
kelimeler
yazmak istediğim de tükeniyordu kelimeler
bi anlam oluşturamuyordu çıkan cümleler
tekemmül etmedikçe bu kalemler
yazmaya üşenmez mi bu eller
gitmek istiyorum ama bilmem nereye
bakmak mı istiyordum acaba heryere
vesselam
bi anlam oluşturamuyordu çıkan cümleler
tekemmül etmedikçe bu kalemler
yazmaya üşenmez mi bu eller
gitmek istiyorum ama bilmem nereye
bakmak mı istiyordum acaba heryere
vesselam
BEKÇİ :)
Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak,500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir.
Bir süre sonra düşünülür ;
''Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak''
Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere,
750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır.Bir süre sonra
''İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz''
diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır,biri denetim yapar diğeri raporları yazar .
Bir süre sonra'' Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek '' diye tartışılırve 1.500'er TL maaşla, bir malimüsavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.
Bir süre sonra ;''Peki bunlardan kim sorumlu olacak.'' Diye düşünülür ve 5.000 TLmaaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.
Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır...!=)
Bir süre sonra düşünülür ;
''Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak''
Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere,
750'şer TL maaşla, iki kişi işe alınır.Bir süre sonra
''İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz''
diye düşünülerek, 1.000'er TL maaşla, iki denetmen işe alınır,biri denetim yapar diğeri raporları yazar .
Bir süre sonra'' Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek '' diye tartışılırve 1.500'er TL maaşla, bir malimüsavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.
Bir süre sonra ;''Peki bunlardan kim sorumlu olacak.'' Diye düşünülür ve 5.000 TLmaaşlı bir müdür ve 3.000'er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.
Bir süre sonra, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır...!=)
Tolstoy~
Her insan mutlu olamaz...
Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,
Hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri,
Ve asla göremez yanı başındakileri...
~Tolstoy~
Çünkü gereğinden fazla özler hayatından çıkanları,
Hak ettiğinden daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri,
Ve asla göremez yanı başındakileri...
~Tolstoy~
Mehmet Akif Ersoy
Haberdar olmamışsın kendi zatından hâlâ sen,
Hakir bir varlığım dersin ey insan; fakat bilsen,
Senin mahiyetin, hatta meleklerden de yücedir
Âlemler sende saklıdır. Cihanlar sende toplanmıştır
İnsan en güzel şekilde (ahsen-i takvim) yaratılmıştır
Mehmet Akif Ersoy
Hakir bir varlığım dersin ey insan; fakat bilsen,
Senin mahiyetin, hatta meleklerden de yücedir
Âlemler sende saklıdır. Cihanlar sende toplanmıştır
İnsan en güzel şekilde (ahsen-i takvim) yaratılmıştır
Mehmet Akif Ersoy
Mevlana...
Ne aradıysam bil ki sende bulmuşum.
Senden öncesi yoktu, seninle var olmuşum.
Sende bütün özlemler, sende bütün gelecek...
Beni bende arama, ben artık sen olmuşum..
Mevlana...
Senden öncesi yoktu, seninle var olmuşum.
Sende bütün özlemler, sende bütün gelecek...
Beni bende arama, ben artık sen olmuşum..
Mevlana...
21 Eylül 2011 Çarşamba
Nietzsche’nin sevgilisi Lou Salome’ye gönderdiği bir mektuptan :
Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm , cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm ,pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayati en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki ,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki ,
son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...
NIETSZCHE
Cenneti de gördüm , cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm ,pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayati en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki ,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki ,
son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...
NIETSZCHE
Batman Üniversitesi’nin büro, veri girişi gibi çeşitli birimlerde görevlendirmek üzere alacağı 6 sözleşmeli personel için açıkladığı şartlar duyanları şaşırttı.
Alınacak 2 sözleşmeli Büro Personeli için aranan şartlar: Proje hizmetleri, veri girişi, kayıt tutma ve benzeri büro hizmetlerini yerine getirmek. Radyo Televizyon Proğramcılığı Önlisans mezunu olmak, - Quark Press, Adobe İndesign, Corel, Finalcut, MicrosoftVB, J2GG, SQL, PL/SQL, Cisco, Exchange program, Adobe İllostrasyon, Unix ve Linux bildiğini belgelemek, - Fotoğrafçılık ve Kameraman bonservisine sahip olmak ve en az iki yıl üniversitelerde olmak üzere bu konuda dört yıl deneyimli olduğunu Sosyal Güvenlik Primi hizmet dökümü ile birlikte belgelemek, - Matbaacılıkta ve Ofset baskıda çalıştığını belgelemek, - Sağlık Bakanlığı onaylı İlk Yardım sertifikasına sahip olmak, - MEB onaylı (150 saat) Web Tasarım ve Grafik sertifikasına sahip olmak, - MEB onaylı (160 saat) Bilgisayar sertifikasına sahip olmak, - Üniversitelerin Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler biriminde en az iki yıl çalışmış olmak ve bunu Sosyal Güvenlik Primi hizmet dökümü ile birlikte belgelemek, - 2010 KPSS Sınavından en az 70 puan almış olmak.
Her Şeyin En İyisini Hakettiğini Düşünen Genç Kızın Bu Sonuca Tam Olarak Nasıl Vardığı Sorusu Gizemini Koruyor
Türkiye Psikiyatri Vakfı'nın dün düzenlenen 2011 yılı ikinci dönem olağan toplantısında, şu hayatta her şeyin en iyisini, en kısa zamanda hakettiğini düşünen 21 yaşındaki Sinemis Balöz'ün bu sonuca tam olarak neden ve nasıl vardığı sorularına bir yanıt arandı. Kendisini diğer insanlardan ayıran kayda değer bir özelliği ya da önemli bir başarısı bulunmadığı halde hayatla ilgili oldukça iddialı beklentileri bulunan Sinemis Balöz'ün ruhsal durumunu mercek altına alan uzmanlar, vakanın çözülmesi halinde benzer durumdaki milyonlarca hasta için de bir umut ışığı doğabileceği konusunda hemfikirler.
"Kendisi bildiğimiz, sıradan bir insan"
Kongrenin açılış konuşmasında söz alan Prof. Dr. Eray Lape, Sinemis Balöz ve ailesini 6 yıl gibi uzun bir süre boyunca gözlemleme şansı bulduklarını belirterek şöyle devam etti:
"Sinemis Hanım'da aşağı yukarı 15 yaş civarından itibaren 'Her şeyin en iyisini hakettiği ve bunları en kısa zamanda elde etmesi gerektiği' yönünde sabit bir saplantı gözlemlediğimizi söyleyebiliriz. Kendisini akranlarından ayıran herhangi bir vasfı olmadığını bildiğimiz hasta, ergenlik dönemini de ortalama bir yaşıtından farksız geçirmişti. Belki bi ihtimal saniyede 2-3 kelime daha çok sms mesajı yazıyordu, belki daha çok kankisi vardı ama bunun gibi ufak detaylar dışında bildiğimiz normal, sıradan bir insan. Nasıl olup da her şeyin en iyisini hakettiği ise bilim dünyası için halen üzerinde en fazla spekülasyon yapılan konulardan biri..."
Aşırı özgüvenin kaynağı bulunamadı
1.66 boyunda ve kendi iddiasına göre 56, klinik ortamlarda elektronik tartıyla yapılan hassas ölçümlere göre ise 59.6 kg ağırlığında olan genç kızın fiziksel anlamda olsa olsa "eli yüzü düzgün" olarak nitelendirilebileceğini belirten Lape, "Ancak mesela evleneceği erkeği tarif etmesini istediğimizde ortaya Kıvanç Tatlıtuğ, İlber Ortaylı ve Ali Ağaoğlu kırması bir şey çıkıyor. Açıkçası öyle yüzüne bakılmaz bir tip de değil fakat ortalama bir belediye otobüsünde bile en az onun ayarında yarım düzine kadar genç kız görmek mümkünken ancak böyle bir adamın kendisini taşıyabileceğine olan inancı gerçekten inanılmaz" diyerek, hastada gözlemlenen yüksek egonun sebebini fiziksel görünüşünden kaynaklanan aşırı bir özgüvene bağlamanın da hatalı olacağını ifade etti.
Akademik geçmişinde de bir numara yok
Lape, yaptığı sunumda hastanın akademik geçmişiyle ilgili bilgileri de meslektaşlarıyla paylaşırken, ilk ve orta öğrenim hayatı boyunca vasatın biraz üstü bir başarı sergileyen Sinemis Balöz'ün halen de ortalama bir üniversitede işletme eğitimini sürdürdüğüne dikkat çekti. "Ekrandaki transkriptinde de görüldüğü üzere Üniversitede de öyle ahım şahım bir performans sergilemiyor. İşte buyrun, not ortalaması da 2,8. Ancak buna rağmen okul biter bitmez iyi bir şirkette yüksek maaşlı bir işi hakettiğine dair sarsılmaz bir inancı var" diyen Lape, bu beklentinin gerçekleşmemesi halinde hastanın kendisine haksızlık yapıldığına ve kıymetinin kesinlikle bilinmediğine dair bir savunma mekanizması geliştireceğine kesin gözüyle baktıklarını vurguladı.
"Hasta kendi yarattığı bir hayal dünyasında"
Sinemis Balöz'ün şu anda sosyal ilişkilerdeki tutumunu tamamen "haksızlığa kesinlikle dayanamadığı" gerekçesine dayandırdığının altını çizen Lape, elle tutulur bir özelliği olmadığı halde çok özel bir insan olduğuna inananan hastanın kendisindeki en basit meziyetlerin bile altını çizme eğilimini ise şu sözlerle aktardı:
"Çok mecbur kalmadıkça yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, haklı olduğunu düşündüğü konularda kendisini savunmak gibi ortalama bir bireyde zaten bulunması gereken meziyetleri 'özü sözü bir', 'dürüst', 'mert', 'namuslu' gibi aşırı sıfatlarla süsleyerek kendisini yüceltme çabası içinde. Bu kişinin içerisinde bulunduğu delüzyon ve kendine kurduğu hayal dünyası bu kadar sağlam bir yanılgıya dayalıyken tedavi sürecinin uzaması... Off yani.. Biri bana anlatabilir mi allahaşkına, bilmemkim burger sosunu 3 değil 1 tane verip de, mayonezi fazla koydu diye cıngar çıkarmanın haksızlığa dayanamamakla ne alakası var? Bunlarla uğraşıyoruz işte bütün gün..."
Tedavi çabaları sonuçsuz kaldı
Profesör Eray Lape, hastanın kliniğe ilk yatırıldığı günden itibaren de karşısına çıkan herkesten ve her şeyden bir şekilde şikayetçi olduğunu söyleyerek, "Sinemis'in günlük hayatında en ufak bir beklemeye, oyalanmaya, söylediklerinin anlaşılmamasına tahammülü yok. Rehabilite aşamasında hastamızı bir süre GSM ve banka operatörleri ile muhattap etmek zorunda kaldık. Fakat gelin görün ki kendisinin daha ilk günden 27 call center çalışanını gerekli yerlere şikayet ettiğini dehşet içinde gözlemledik" ifadelerini kullandı.
Psikiyatri Vakfı üyeleri, toplantının sonunda Sinemis'in ve onun gibi onbinlerce gencin içinde bulunduğu bu hastalıklı duruma modern tıbbın henüz bir çözüm bulamadığı sonucunda birleşirken, genç kız ise konu hakkında yaptığı kısa açıklamada Türk Psikiyatristlerinin Avrupalı meslektaşlarının gerisinde olduğunun altını çizdi. Vakfın her geçen sene kalitesinden ödün verdiğini ve son zamanlarda iyiden iyiye bozduğunu dile giren Balöz, gözlem ve tedavi amacıyla klinikte kaldığı süreyi ise "Şaka gibi yani..." olarak nitelendirmekle yetindi.
"Kendisi bildiğimiz, sıradan bir insan"
Kongrenin açılış konuşmasında söz alan Prof. Dr. Eray Lape, Sinemis Balöz ve ailesini 6 yıl gibi uzun bir süre boyunca gözlemleme şansı bulduklarını belirterek şöyle devam etti:
"Sinemis Hanım'da aşağı yukarı 15 yaş civarından itibaren 'Her şeyin en iyisini hakettiği ve bunları en kısa zamanda elde etmesi gerektiği' yönünde sabit bir saplantı gözlemlediğimizi söyleyebiliriz. Kendisini akranlarından ayıran herhangi bir vasfı olmadığını bildiğimiz hasta, ergenlik dönemini de ortalama bir yaşıtından farksız geçirmişti. Belki bi ihtimal saniyede 2-3 kelime daha çok sms mesajı yazıyordu, belki daha çok kankisi vardı ama bunun gibi ufak detaylar dışında bildiğimiz normal, sıradan bir insan. Nasıl olup da her şeyin en iyisini hakettiği ise bilim dünyası için halen üzerinde en fazla spekülasyon yapılan konulardan biri..."
Aşırı özgüvenin kaynağı bulunamadı
1.66 boyunda ve kendi iddiasına göre 56, klinik ortamlarda elektronik tartıyla yapılan hassas ölçümlere göre ise 59.6 kg ağırlığında olan genç kızın fiziksel anlamda olsa olsa "eli yüzü düzgün" olarak nitelendirilebileceğini belirten Lape, "Ancak mesela evleneceği erkeği tarif etmesini istediğimizde ortaya Kıvanç Tatlıtuğ, İlber Ortaylı ve Ali Ağaoğlu kırması bir şey çıkıyor. Açıkçası öyle yüzüne bakılmaz bir tip de değil fakat ortalama bir belediye otobüsünde bile en az onun ayarında yarım düzine kadar genç kız görmek mümkünken ancak böyle bir adamın kendisini taşıyabileceğine olan inancı gerçekten inanılmaz" diyerek, hastada gözlemlenen yüksek egonun sebebini fiziksel görünüşünden kaynaklanan aşırı bir özgüvene bağlamanın da hatalı olacağını ifade etti.
Akademik geçmişinde de bir numara yok
Lape, yaptığı sunumda hastanın akademik geçmişiyle ilgili bilgileri de meslektaşlarıyla paylaşırken, ilk ve orta öğrenim hayatı boyunca vasatın biraz üstü bir başarı sergileyen Sinemis Balöz'ün halen de ortalama bir üniversitede işletme eğitimini sürdürdüğüne dikkat çekti. "Ekrandaki transkriptinde de görüldüğü üzere Üniversitede de öyle ahım şahım bir performans sergilemiyor. İşte buyrun, not ortalaması da 2,8. Ancak buna rağmen okul biter bitmez iyi bir şirkette yüksek maaşlı bir işi hakettiğine dair sarsılmaz bir inancı var" diyen Lape, bu beklentinin gerçekleşmemesi halinde hastanın kendisine haksızlık yapıldığına ve kıymetinin kesinlikle bilinmediğine dair bir savunma mekanizması geliştireceğine kesin gözüyle baktıklarını vurguladı.
"Hasta kendi yarattığı bir hayal dünyasında"
Sinemis Balöz'ün şu anda sosyal ilişkilerdeki tutumunu tamamen "haksızlığa kesinlikle dayanamadığı" gerekçesine dayandırdığının altını çizen Lape, elle tutulur bir özelliği olmadığı halde çok özel bir insan olduğuna inananan hastanın kendisindeki en basit meziyetlerin bile altını çizme eğilimini ise şu sözlerle aktardı:
"Çok mecbur kalmadıkça yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, haklı olduğunu düşündüğü konularda kendisini savunmak gibi ortalama bir bireyde zaten bulunması gereken meziyetleri 'özü sözü bir', 'dürüst', 'mert', 'namuslu' gibi aşırı sıfatlarla süsleyerek kendisini yüceltme çabası içinde. Bu kişinin içerisinde bulunduğu delüzyon ve kendine kurduğu hayal dünyası bu kadar sağlam bir yanılgıya dayalıyken tedavi sürecinin uzaması... Off yani.. Biri bana anlatabilir mi allahaşkına, bilmemkim burger sosunu 3 değil 1 tane verip de, mayonezi fazla koydu diye cıngar çıkarmanın haksızlığa dayanamamakla ne alakası var? Bunlarla uğraşıyoruz işte bütün gün..."
Tedavi çabaları sonuçsuz kaldı
Profesör Eray Lape, hastanın kliniğe ilk yatırıldığı günden itibaren de karşısına çıkan herkesten ve her şeyden bir şekilde şikayetçi olduğunu söyleyerek, "Sinemis'in günlük hayatında en ufak bir beklemeye, oyalanmaya, söylediklerinin anlaşılmamasına tahammülü yok. Rehabilite aşamasında hastamızı bir süre GSM ve banka operatörleri ile muhattap etmek zorunda kaldık. Fakat gelin görün ki kendisinin daha ilk günden 27 call center çalışanını gerekli yerlere şikayet ettiğini dehşet içinde gözlemledik" ifadelerini kullandı.
Psikiyatri Vakfı üyeleri, toplantının sonunda Sinemis'in ve onun gibi onbinlerce gencin içinde bulunduğu bu hastalıklı duruma modern tıbbın henüz bir çözüm bulamadığı sonucunda birleşirken, genç kız ise konu hakkında yaptığı kısa açıklamada Türk Psikiyatristlerinin Avrupalı meslektaşlarının gerisinde olduğunun altını çizdi. Vakfın her geçen sene kalitesinden ödün verdiğini ve son zamanlarda iyiden iyiye bozduğunu dile giren Balöz, gözlem ve tedavi amacıyla klinikte kaldığı süreyi ise "Şaka gibi yani..." olarak nitelendirmekle yetindi.
GİDENE KAL DEMEYECEKSİN
Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep
sen olursun...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep
sen olursun...
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama
sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama
sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.
NIETSZCHE
Larry Ellison'ın üniversitede verdiği bir konferans
Bu yıl, ünlü YALE Üniversitesi, mezuniyet töreninde konuşma yapmak üzere Oracle bilgisayar şirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry Ellison´ı davet eder. Ancak Ellison´ın yaptığı şu konuşma herkesi şok eder: Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğinizi tahmin ediyorum ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyice bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza, sonra da sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın.
Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi de aslında hiçbir şey başaramamış olacak.. Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız.
Başaramayacaksınız !
Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak bir gelecek için yüzlerce umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar. Sinirlendiniz. Bu anlaşılabilir bir şey.
Ben, Lawrence (Larry) Ellison, üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nerden alıyorum ki, ülkenin en prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yılki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum?
Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim:
Çünkü ben, Lawrence (Larry) Ellison, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.
Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın -şimdilik- en zengin adamı. Siz değilsiniz.
Çünkü Paul Allan, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz.
Başka örnekler de var. Mesela Michael Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hâlâ yoksunuz. Hımmm
Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir.
O halde biraz da gururunuzu okşamama izin verin.
Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördünüz. Geleceğinize yönelik oldukça iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada, hayatınızın geri kalan kısmında size yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz.
Ve hayatınız boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir kavramla güçlü bir ilişkiniz oldu burada: TERAPİ.
Bunların hepsi güzel şeyler. Gerçekten, kurduğunuz arkadaşlık bağlarına ihtiyacınız olacak. Bu çalışma alışkanlığına ve ´terapi´ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla, asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız.
Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Ballmer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten masterdan terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız.
Son olarak, herhalde bazılarınız, ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz, kendi kendinize soruyorsunuz: ´Yapabileceğim bir şey var mı? Bir umut var mı?´
Maalesef hayır. Geç kaldınız. Beyninize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp birşeyler bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yaşında değilsiniz. Eveeet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bunu anlayabiliyorum.Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır.
Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi, yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olacağını söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara.
Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Bir kez daha vurgulamak istiyorum: AYRILIN. Hemen toplayın eşyalarınızı ve fikirlerinizi ve bir daha da geri dönmeyin. Terk edin! Her şeye yeniden başlayın.
Size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve üstünüzdeki kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlilerinin beni kürsüden aşağı çektiği gibi aşağı çektiği
...
18 Eylül 2011 Pazar
Erkeğin fazla para harcayarak elde ettiği kadınla,
Kadının fazla makyaj yaparak elde ettiği adam;
Aynı sezonun mallarıdır
Kadının fazla makyaj yaparak elde ettiği adam;
Aynı sezonun mallarıdır
Bana kalırsa sen akıl vermeden önce,
geri kalanının sana yetip yetmeyeceğini hesapla..''
'Bob Dylan
geri kalanının sana yetip yetmeyeceğini hesapla..''
'Bob Dylan
Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar...
Aldanma insanların samimiyetine. Menfaatleri uğruna gelirler vecde, Cenneti vaad etmeseydi eğer, Allah'a bile etmezlerdi secde
Kader bir kere yüzüme gülüvermiyor
Dikeni bana batırır ama gülü vermiyor
Dikeni bana batırır ama gülü vermiyor
"Belki hiç birşey yolunda gitmedi; ama hiçbir şeyde beni yolumdan etmedi!"
Che Guevara
Che Guevara
Friedrich Nietzche
Dünyanın en yüce tahtına da çıksanız,
oturacağınız yer, kendi kıçınızın üstüdür..
[Friedrich Nietzche]
oturacağınız yer, kendi kıçınızın üstüdür..
[Friedrich Nietzche]
Yok canım kim demiş herşey para diye
57 yaşındaki Ali Ağaoğlu'nun 20 yaşında sevgilisi var.
72 yaşındaki Halis Toprağın 18 yaşında karısı var.
75 yaşındaki Aydın Doğan'ın sevgilisi 26 yaşında.
Yok canım kim demiş herşey para diye. Yok öyle bir şey. Bunlar Aşk yaşıyor Aşk(!)
72 yaşındaki Halis Toprağın 18 yaşında karısı var.
75 yaşındaki Aydın Doğan'ın sevgilisi 26 yaşında.
Yok canım kim demiş herşey para diye. Yok öyle bir şey. Bunlar Aşk yaşıyor Aşk(!)
Batman Üniversitesi’nin sözleşmeli personel için aradığı şartlar:)))) maaş 1200 t
Proje hizmetleri, veri girişi, kayıt tutma ve benzeri büro hizmetlerini yerine getirmek. Radyo Televizyon Proğramcılığı Önlisans mezunu olmak, - Quark Press, Adobe İndesign, Corel, Finalcut, MicrosoftVB, J2GG, SQL, PL/SQL, Cisco, Exchange program, Adobe İllostrasyon, Unix ve Linux bildiğini belgelemek, - Fotoğrafçılık ve Kameraman bonservisine sahip olmak ve en az iki yıl üniversitelerde olmak üzere bu konuda dört yıl deneyimli olduğunu Sosyal Güvenlik Primi hizmet dökümü ile birlikte belgelemek, - Matbaacılıkta ve Ofset baskıda çalıştığını belgelemek, - Sağlık Bakanlığı onaylı İlk Yardım sertifikasına sahip olmak, - MEB onaylı (150 saat) Web Tasarım ve Grafik sertifikasına sahip olmak, - MEB onaylı (160 saat) Bilgisayar sertifikasına sahip olmak, - Üniversitelerin Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler biriminde en az iki yıl çalışmış olmak ve bunu Sosyal Güvenlik Primi hizmet dökümü ile birlikte belgelemek, - 2010 KPSS Sınavından en az 70 puan almış olmak. :)))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)